28 Ekim 2014 Salı

DAMARLI TOHUMSUZ BİTKİLER (BİTKİLER ALEMİ)




  DAMARLI TOHUMSUZ BİTKİLER









   Genel Özelliklerini Verecek Olursak:






   Bunlara damarlı sporlu bitkiler de denir.

   
   Tohum oluşturma özellikleri yoktur. Bunun yerine spor denilen üreme hücreleriyle çoğalırlar.

   Çoğalmalarında eşeyli üreme eşeysiz üremeyi takip eder(Metagenez).
   
   Ilık ve nemli bölgelerde yaşarlar.


   Rizom adı verilen toprak altı gövdelere sahiptirler.
      

   En önemli grupları eğrelti otları, at kuyrukları ve kibrit otlarıdır. 




                                  AT KUYRUĞU


At Kuyruğu Otu Bitkisi (Equisetum arvense): Daha çok nemli ve bataklık yerlerde yetişen, 50 cm.'ye kadar uzayabilen, çok yıllık, otsu bir bitkidir. Acı madde, saponin, tanen, silisik asit, çeşitli alkoloidler ve potasyum içerir.
At Kuyruğu Otunun Faydaları: Romatizma ve nıkris şikâyetlerini azaltır. Yaraların ve kesiklerin iyileşmesini hızlandırır. Kanı temizler. Sindirim sistemini güçlendirir. Vücut direncini arttırır. Saçı besler ve kepeği önler. Ağız ve bademcik iltihaplarında faydalıdır. Böbrekleri temizler ve böbreklerde oluşan kum ve taşları dökmeye yardımcı olur. Kronik öksürükte faydalıdır. İdrar ve balgam söktürücüdür.
At Kuyruğu Otu Bitkisi Nasıl Kullanılır? At Kuyruğu Bitkisinin toprak üstünde kalan kısımları kurutulup kaynatılmak suretiyle çay ve gargara olarak ya da haricen kullanılır. Pek çok faydalı etkiyi çay olarak içildiğinde gösterir. Ayrıca, Atkuyruğu suda kaynatıldıktan sonra elde edilen su, haricen egzama, sivilce, yara, çıban ve kıl dibi iltihaplarına karşı kullanılabilir. Bu su gargara olarak ise boğaz, bademcik ve dişeti iltihaplarına karşı faydalıdır.


 ( Bu yazı şuradan alınmıştır: http://tr.mydearbody.com/sifali-bitkiler/at-kuyrugu-otu-bitkisi.html )



                             EĞRELTİ OTLARI


Polypodipsida (eğreltiler) olarak bilinen kök, gövde ve yaprak kısımları olan, sporla üreyen, çiçeksiz, damarlı çok yıllık, otsu bitkiler sınıfı.
Eğrelti otları ya da kısa adıyla eğreltiler, genellikle kuş teleğine benzer parçalı yapraklarıyla tanınan çiçeksiz bitkilerdir. Sporlu bitkilerin Polypodiopsida (ya da Filicopsida) sınıfını oluşturan eğrelti otlarının, 10 000 kadar türü tanımlanmıştır. Yeryüzünde çok geniş bir dağılım gösteren bu türlerin çoğu nemli ve gölgeli yerleri sever. Kumlu toprakta yetişen, parlak ve gösterişli yaprakları olan eğrelti otları evlerde süs bitkisi olarak da yetiştirilir. Bazı bölgelerde yaprak ve kök sapları yenir. Bazı türleri tıpta bağırsak kurtlarını düşürmek için kullanılır.
Eğrelti otları, günümüzden yaklaşık 360-280 milyon yıl önce yeryüzüne egemen olmuş, en tipik kara bitkilerindendir. Yeryüzündeki kömür yataklarının oluşum kaynağı, büyük oranda bu büyük eğrelti otlarıdır.




                                  KİBRİT OTLARI




Kibrit Otu (Lycopodium clavatum): Ortalama 1 metreye kadar boylanabilen, çiçeksiz, otsu bir bitkidir. Sabit yağ, müsilaj, elma ve limon asitleri, şekerler ve çeşitli alkaloitler içerir.
Kibrit Otunun Faydaları ve Tıbbi Etkileri: Toz haline getirilen sporları yaraları kurutmakta etkilidir. Bebek pişiklerini iyileştirmeye yardımcı olur. İdrar söktürücü ve bağırsak spazmlarını çözücü etkilere sahiptir. Mesane iltihaplarını giderir. Romatizma ve gut şikayetlerine karşı faydalıdır. Kanama durdurucu etkileri ile gerek yaralanmalarda gerekse burun kanamalarında kanamayı durdurmaya yardımcı olur.
Kibrit Otu Nasıl Kullanılır? Kibrit otunun başakları kurutulduktan sonra sporları toz haline getirilerek kullanılır. Bitkinin kendisi zehirli olduğu için, sadece bitkinin zehir içermeyen sporları kullanılmalıdır.

          ( Bu yazı şuradan alınmıştır:    http://tr.mydearbody.com/sifali-bitkiler/kibrit-otu.html )









15 Ekim 2014 Çarşamba

TOHUMSUZ BİTKİLER (ÇİÇEKSİZ)

     



     TOHUMSUZ BİTKİLER

       







         İlk olarak Tohumsuz yani Sporlu(Çiçeksiz) bitkileri inceleyeceğiz.



 Damarsız Tohumsuz Bitkiler




•Bu bitkiler damarlılara oranla daha basit ve iletim demeti taşımayan bitkilerdir.




Gerçek kök, gövde ve yaprakları yoktur. 



Büyük bir kısmı sularda yaşar. Bu sayede su içindeki çözünmüş maddeler, direkt bütün hücrelerle temas halinde olduğu için madde alış verişi kolaylaşmış olur. 
⇒Bu bitki grubunda ciğer otları, boynuzlu ciğer otları ve kara yosunları yer alır. 


Ciğer otları çoğunlukla nemli topraklarda, kayalarda ve ağaç kütükleri üzerinde yaşar. Ciğer otları ince ve yapraksı yapılardan oluşur. Bu yapılar toprak yüzeyinden suyun alınmasını sağlar. Bunların üzerinde sperm ve yumurtanın üretildiği şemsiye benzeri yapılar gelişmiştir.










Boynuzlu ciğer otları görünüş olarak ciğer otlarına çok benzer. Bu bitkilerde nemin yüksek olduğu bölgelerde yaşar. Spor oluşturan yapıları boynuza benzetildiğinden boynuzlu ciğer otları diye bilinir.








Karayosunları bunların arasında en çok bildiğimizdir. Karayosunları topraktaki su ve minerali rizoit denilen ipliksi yapılarıyla alır. Eşeyli ve eşeysiz üremelerin birbirini takip etmesi ile ürer(Metagenez). Başlangıçta yeşil olan kara yosunları sporlarının olgunlaşmasıyla kahverengi olur. Kara yosunları ılıman ve tropik ormanlarda farklı türler bakımından yaygın olduğu için çeşitli hayvanlar için habitat oluşturur. Bazı kara yosunları ise çölde yaşamaya uyum sağlamıştır. 












       Genel bir görsel :





  Damarlı Tohumsuz Bitkiler



Bunlara damarlı sporlu bitkiler de denir.



Tohum oluşturma özellikleri yoktur. Bunun yerine spor denilen üreme hücreleriyle çoğalırlar. 



Çoğalmalarında eşeyli üreme eşeysiz üremeyi takip eder(Metagenez).



Ilık ve nemli bölgelerde yaşarlar. 



Rizom adı verilen toprak altı gövdelere saiptirler.

En önemli grupları eğrelti otları, at kuyrukları ve kibrit otlarıdır. 



At kuyrukları nemli bölgelerde ve bataklıklarda yetişir. Fırça şeklindeki görünümleri yüzünden at kuyruğu ismini almışlardır. 









Eğrelti otları da nemli yerlerde ve orman altlarında yetişirler.
Gövdeleri sürünücü ya da toprak altında olup, görünen kısımları yalnızca büyük yapraklarıdır.








Kibrit otlarının birçok türü ağaçların dallarında yaşayan tropik bölge bitkileridir.
Her üç grupta fotosentez yapabilir. 












NOT: Damarlı tohumsuz bitkiler yaklaşık 290-360 milyon yıl önce geniş ormanlık alanlar oluşturmuştur. Bu bölgeler zamanla suyla kaplanarak bataklıklara dönüşmüş, yer kabuğu hareketleri, ısı ve basıncın etkisiyle de kömür yatakları oluşmuştur.




            ( Bu yazı şuradan alınmıştır:      http://biyocal.tr.gg/Bitkiler.htm  )




12 Ekim 2014 Pazar

BİTKİLER ALEMİ KONU TANIMLAMASI




       BİTKİLER ALEMİ 



     Yeni konu başlığımız olan Bitkiler Alemi ile yeniden karşınızdayız sayın okurlar.Bu bölümde çok çeşitli bitki türlerini tanıyacağız ve yapılarını inceleyeceğiz.


     Basit bir tabloyla Bitkiler Alemini gösterecek olursak:









      Dışarı çıktığımızda bile ister istemez birçok bitki türü ile karşılaşıyoruz.Bazıları tohumlarla  dikildiği gibi bazıları rüzgarın taşımasıyla geliyor ve yetişmeye başlıyor.





Bitkiler (Latince: Plantae), fotosentez yapan, ökaryotik, ağaçlar, çiçekler, otlar, yosunlar ve benzeri organizmaları içinde bulunduran çok büyük bir canlılar alemidir.Fotosentezi sadece bitkilerle beraber bazı tek hücreli canlılar yapar.
Bitkiler, topluluk halinde yaşarlar. Bitkilerin bir bölgede oluşturdukları örtüye bitki örtüsü denir. Flora, bir bölgede yetişen bütün bitki türlerinin hepsine denir. Herhangi bir bölgenin yaşam koşullarında gelişen, benzer ekolojik yapı içeren bitki topluluğuna vejetasyon denir. Bunlar 4 sınıftır: Ormanlar (her zaman yeşil tropikal yağmur, subtropikal, orta kuşak, sert yapraklı, iğne yapraklı, kışın yaprak dökenler, muson ormanları, tropikal kuru, mangrov, galeri, bataklık), Çalılar (maki, garig, psödomaki), otlar (savan, step, çöl), tundra. Bitkilerin yetişmesini etkileyen birçok faktör vardır. Bunlar; ekvatora uzaklık, denizden yükseklik(rakım), arazi eğimi, ışık, sıcaklık, nem, yıllık yağış miktarı, toprak içeriği, canlı faktörler (insan, hayvan, diğer bitkiler, mikroorganizmalar)'dir Bitkiler, fotosentezle ekolojik dengeyi sağlamada temel rol oynadıklarından, canlılar dünyasında çok önemli yere sahiptirler.
Bitkiler aleminin 350.000' e yakın türü mevcuttur. 2004 itibariyle 287.655 bitki türü tanımlanmıştır. Bunlardan 258.650'si çiçekli bitkilerden, 15,000'i de yosunlardan olarak tanımlanmıştır. Bitkiler genelde ototrof (öz beslek) organizmalardır ve enerjilerini güneş ışığından alırlar. Birçok bitki kloroplastları sayesinde fotosentez ile organik bileşiklerini üretir. Bitki hücreleri genellikle kareye benzer şekildedir.


                 (  Bu yazı şuradan alınmıştır:         http://tr.wikipedia.org/wiki/Bitki  )





    
Bitkiler ile ilgili bir genelleme yapacak olursak:



→Genellikle ototrof canlılardır.

→Tam parazit bitkiler hariç (canavar otu, küsküt otu, cin saçı ...) hepsi fotosentez yapar.

→Hücre çeperleri selülozdan yapılmıştır.

Glikozu nişasta şeklinde depolarlar.

→Çiçeksiz bitkiler hariç sentrozom organeli taşımazlar.










     Bitkiler Alemini Tohumsuz Bitkiler (Çiçeksiz) ve Damarlı Tohumlu Bitkiler (Çiçekli)                 olmak üzere iki ana başlık altında işleyeceğiz.




ARKELER ALEMİ






       Arkeler Alemi adlı konumuzdan Monera Aleminde bahsetmiştik.Şimdi ise daha geniş bir        biçimde konumuzu inceleyeceğiz.






 1970'lerde yapılan çalışmalarda Arkeler farklı bir yaşam biçimine sahip canlılar olarak kabul edilmişti. 
1990'larda yapılan çalışmalarla sistematik üzerine çalışan bilim insanları bu canlıları bakterilerden ayırmayı önermişlerdir. Bu ayrımı arkelerin hücresel, metabolik ve filogenetik özellikleri ile gen yapılarına bakarak yapmışlardır.








Günümüzde arkeler ile ilgili olarak yapılan çalışmaların çoğu bu canlıların sistematik özellikleri ile ilgili değil, ekolojik özellikleri ile ilgilidir. Prokaryot hücreli canlılar olan arkeler yaşadıkları zorlayıcı şartlar nedeniyle ilgi odağı olmuştur.
Arkeler, kaynayan jeotermal kaynaklardan, yanardağ bacalarının etrafına, derin deniz termal çukurlarından, tuz göllerine, yüksek asit ve yüksek bazik özelliğe sahip sular ve topraklara kadar son derece zorlayıcı şartlarda (aşırı tuzluluk, yüksek sıcaklık, düşük pH vb.) yaşayabilen canlılardır.










Zorlayıcı şartlara uyum sağlamış bu canlıları yaşadıkları çevresel koşullara bağlı olarak dört grupta inceleyebiliriz.






Metanojenik arkeler (metanojenler): 


CO2'i hidrojen ile birleştirip metan (CH4) gazı oluşturarak enerji elde ederler. Zorunlu anaerob olan bu gruba oksijen zehir etkisi yapar. Bataklıklarda, kirli sularda, çiftlik gübresinde, çöplerde ve otçul canlıların sindirim sistemlerinde bol miktarda bulunur.
Buralarda çürümekte olan artık maddelerde beslenirler.

Bazıları karbon dioksit ve hidrojen kemosentez yoluyla besin üretir. Metanojenlerin bazı türleri otçul canlıların sindirim sisteminde yaşarlar ve selülozun parçalanmasında etkilidirler. Bazı türlerinin volkanik bölgelerde 110 derecede yaşadıkları görülmüş ve 84 derecenin altında yaşayamadıkları tespit edilmiştir.










Aşırı tuzcullar (halofiller): 


Bu grupta yer alan arkebakteriler, çok tuzlu ortamda yaşayabilirler. Tuz gölü ve Kızıldeniz gibi tuzlu yerlerde yaşar. Tuzluluk derecesi %36 olan ortamlarda rahatça yaşadıkları tespit edilmiştir. Bazı türler gelişebilmek için deniz suyundan on kat fazla tuz oranına ihtiyaç duyar. Klorofilleri bulunduğu için fotosentez yaparlar.  








Aşırı termofiller:

 Sıcak ortamlarda yaşar. Bu canlılar için en uygun sıcaklıklar 65-85 °C arasında değişmekle birlikte bazı türler 105 °C ve daha yüksek sıcaklıklardaki yanardağ bacalarının etrafında ve derin deniz termal çukurlarında da gelişme gösterebilir.










Soğuk seven (psikrofilik arke):


 Bu grubun üyelerinin %80'inden fazlası sıcaklığı 5 °C'un altındaki alanlarda yaşar. Soğuk seven arke türleri neredeyse suyun donma noktasındaki zorlayıcı yaşam şartlarına direnç gösterir. Bu şartlarda yaşayabilmek için enzim aktivitesini, hücre zarı akışkanlığını, protein yapılarını, besin maddelerinin ve artık ürünlerin hücreye giriş çıkışını değiştirebilir. Soğuk seven arkelerin sahip oldukları bu özellikler sayesinde biyoteknolojik çalışmalardaki yerleri her geçen gün artmaktadır.

Arkelerin Gram boyanmaları, şekilleri, solunum ve beslenmeleri gibi fiziksel ve kimyasal özellikleri bakterilere
 benzer. Arkeler yukarıdaki gruplamanın dışında bu özellikleriyle de gruplandırılabilir.







 Biyolojik ve ekonomik özellikleri açısından bakıldığında arkeler, özellikle ılıman şartlarda yaşayan bakterilerin yaşayamadığı koşullarda yaşayabilirler ve bozulmadan kalabilen dirençli enzimlere sahiptir. Bu enzimler, endüstride pek çok tepkimenin gerçekleşmesinde, atık metallerin zehirli özelliklerinin azaltılmasında, kalitesi düşük metal cevherlerinin biyolojik yollarla kullanılabilir hale getirilmesinde vb. kullanılmaktadır. Ayrıca metallerin bulaşması ile kirlenmiş suların yeniden kullanılabilir hale gelmesinde ve boya endüstrisinin anaerobik arıtma tanklarında bulunan atık suyun yeniden temizlenmesinde de arkelerden yararlanılmaya başlanmıştır. Çiftliklerde çöpler ve hayvan gübresi üzerinde gelişebilen metanojen arkeler ise biyogaz olarak adlandırdığımız metan gazını oluşturur. Ayrıca otçul canlıların bağırsaklarında selüloz sindiriminde etkilidir.



(  Bu yazı şurada alınmıştır :      http://biyocal.tr.gg/Arkeler--k1-Archaea-k2-.htm  )




10 Ekim 2014 Cuma

FUNGİ ALEMİ (MANTAR ALEMİ)

FUNGİ ALEMİ

            
             Mantarlar ( Latince: Fungi), çok hücreli ve tek                                   hücreli olabilen ökaryotik canlıları kapsayan bir canlılar alemi ve şapkalı mantarların tümüne halk arasında verilen genel addır.
Halk arasında Küf mantarı, Pas mantarı, Rastık mantarı, Maya mantarı, Mildiyö mantarı, Şapkalı mantar, Kav mantarı, Puf mantarı gibi çeşitli isimlerle anılan bütün mantarlar, mantarlar (Fungi) alemi içerisinde incelenirler. Latince Fungimantarlar, Fungus ise mantar anlamındadır.
Dünyanın her yerinde bulunurlar. Fazla nemli yerlerde daha çokturlar. Yeryüzünde 1,5 milyon kadar mantar türü olduğu düşünülmekte ise de günümüzde sadece 69.000 kadar türü tanımlanmıştır. Çoğu insan, mantarların bitki olduğunu düşünmektedir, ancak mantarlar bitki değildir. Çünkü, mantarlar kendi besinlerini üretemezler. Bu yüzden mantarlar üretici değil, ayrıştırıcıdırlar.
      






            Başka bir tanım yapacak olursak:



Mantarlar genellikle çok hücreli, klorofil içermeyen canlılardır. Yaşamaları için gerekli olan besini, bulundukları ortamdan hazır alırlar. Yani heterotrof canlılardır.Klorofil ve kloroplast bulundurmadıklarından fotosentez yapamazlar. Kök, gövde ve yaprakları yoktur. Kitinden yapılmış hücre zarları vardır. Glikozu glikojen şeklinde depo ederler.
Mantarlar belirgin hücre duvarına sahip olmaları, sporla çoğalmaları ve genellikle hareketsiz olmaları nedeniyle bitkilere benzerler. Heterotrof olmaları ve depo karbonhidratlarının glikojen olmasıyla da hayvanlara benzerler.

Mantarlar eşeyli ya da eşeysiz olarak spor üretirler. Sporlar rüzgarla ya da böceklerle çevreye dağılır. Sporlar özelliği bozulmadan yıllarca kalabilir. Uygun koşullarda çimlenen sporların gelişmesiyle mantar oluşur.
Bir hücreli mayaların dışında mantarların yapısında hif denilen ince iplikçikler bulunur. Hifler birbiri içinde dallanıp birleşerek miselleri oluşturur. Mantar, miselleri aracılığıyla bulunduğu ortama tutunur. Bu yapılardan dışarı bırakılan enzimler aracılığıyla büyük organik moleküller sindirilir. Sindirilmiş besinler miseller yardımıyla emilerek alınır.
Mantarlar ölü bitki ve hayvan kalıntılarının çürüyerek toprağa karışmasında rol oynar. Ölü bitki ve hayvan kalıntılarının çürümesi sırasında organik bileşikler daha küçük organik bileşiklere ve inorganik bileşiklere dönüşür. Bu olayla toprak besin maddesi açısından zenginleşirken, mantarlar yeryüzünde 
yaşamın devamı için gerekli olan madde döngüsünde rol oynamış olur.Ekolojik öneminin yanı sıra mantarlar insan sağlığı ve beslenmesi açısından büyük öneme sahiptir. Antibiyotik ve diğer ilaçların üretiminde, ekmeğin kabarmasında, bira ve şarabın üretiminde ayrıca besin olarak mantarlardan yararlanılır.
Bilim insanları mantarları üreme çeşitleri ve yapılarına göre sınıflandırır. 








 Maya Mantarları

 Bitki öz suyu ve hayvan dokuları dahil sıvı ya da nemli ortamlarda yaşayan bir hücreli mantarlardır. Bölünme veya tomurcuklanma ile eşeysiz olarak çoğalırlar. Hamurun mayalanması, bira üretimi vb. için maya mantarlarından yararlanılır. 






 Küf Mantarları

 Saprofit olarak yaşayan çok hücreli organizmalardır. Bu tür mantarlar her yerde olabilir. Besinlerini ve yaşam alanlarını korumak için antibiyotik adı verilen maddeleri ya da mikotoksin adındaki zehirli bileşikleri üretebilirler. Organik madde artıklarını çürüterek yaşayan küf mantarlarının çoğalmak için ürettikleri sporlar peynir, salça, ekmek, limon ve yemekler üzerinde gelişerek besinlerin küflenmesine yol açar.





   Şapkalı Mantarlar

 Ağaç altlarında, çayırlarda yetişen, dış görünümlü şemsiye şeklinde olan mantarlardır. Çok hücreli organizmalardır. Şapkalı mantarların zehirli ve zehirsiz türleri vardır. Protein, demir, bakır, fosfor, vitamin açısından zengin olan zehirsiz türlerini (kültür mantarları) besin olarak tüketebiliriz.










Mantarların Biyolojik Önemi ve İnsan Sağlığıyla İlişkisi

Canlıların hayatlarına devam etmesi beslenmelerine bağlıdır. Bütün canlılar ihtiyaçları olan besinleri karşılarken sürekli bir tüketim yaparlar. Bu tüketim sonucu besinlerin bitmemesi çürükçül canlıların carlığına bağlıdır. Mantarlar ve bakteriler ölen bitki ve hayvanları çürüterek, yapılarındaki organik maddenin tekrar geriye dönmesini sağlamaktadırlar.

Mantarlar hastalıkların tedavisinde kullanılan antibiyotiklerin eldesinde kullanılırlar. Örneğin birçok mikrobik hastalıkta etkili olan penisilin, mantarlardan elde edilen bir antibiyotiktir. Mantarlar antibiyotikten başka steroit hormonlar ve birçok vitamin eldesinde de kullanılırlar. Ayrıca bildiğimiz gibi bazı mantarlar besin olarak da kullanılmaktadır.

Bazı mantarlar insanda ağız ve boğazda, üreme organlarında ve deride enfeksiyonlara neden olurlar. Bebeklerde görülen pamukçuk, saç dökülmesine neden olan saçkıran bu mantarlara örnek olarak verilebilir.